SONÇAĞ, Ankara, 2025
Modern anlamda bilimsel din araştırmaları, Aydınlanma
Dönemi'nin rasyonel tavrının bir sonucu olarak 18. yüzyılın sonlarında ortaya
çıkmıştır. Max Müller, bu alanda çığır açan bir figür olarak din bilimini
(Religionswissenschaft), teolojik ve felsefi çalışmaların normatif yapısından
ayırarak, objektif ve tanımlayıcı bir bilim olarak tanımlamıştır. Bu disiplin,
ne sadece dinlerin tarihsel incelemesinden (Religionsgeschichte) ne de din
psikolojisinden ibarettir; aksine, sistematik bir yaklaşımla dinin tüm boyutlarını
ele alır.
Fenomenoloji ve Dini Tecrübe: Din fenomenolojisi,
Edmund Husserl'in felsefi akımından esinlenerek, Hollandalı bilgin Gerard van
der Leeuw tarafından sistemli bir bilimsel disiplin haline getirilmiştir. Bu
yaklaşım, dini tecrübenin ve kutsallığın fenomenal düzeyde, yani “kendini
gösteren” haliyle incelenmesine odaklanır. Dini tecrübenin, insan ruhunda hem
korku hem de çekicilik uyandıran, doğaüstü ve aşkın bir "güç" ile
ilişkili olduğu vurgulanmaktadır.
Dağıstan'da Dini Senkretizm ve Ziyaret Fenomeni:
Dağıstan, İslam öncesinde Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi farklı
inançlara ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. İslam'ın yayılmasıyla birlikte,
eski dini tasavvurlar tamamen yok olmamış, aksine yeni dinle harmanlanarak senkretik
bir yapı oluşturmuştur. Bu durum, özellikle ziyaret fenomeninde açıkça
görülmektedir. Ziyaretler; türbe, mezar, taş veya ağaç gibi farklı unsurları
içerebilir. Bu inanış ve pratikler, tevhit inancıyla çeliştiği gerekçesiyle
bazı dini çevrelerce “hurafe” veya “şirk” olarak eleştirilse de metin bu
fenomenin tarihi ve kültürel bağlamı içinde anlaşılması gerektiğini
savunmaktadır. Ziyaret olgusu, İslam ve tasavvufi unsurlarla bütünleşerek,
yerel halk kültürü içinde yeni bir anlam kazanmıştır.
Bu çalışmanın temel hedefi, Dağıstan'daki halk
dindarlığını ve ziyaret pratiklerini tarihi ve kültürel arka planıyla
inceleyerek, Dinler Tarihi ve Din Fenomenolojisi alanına bilimsel bir katkı
sağlamaktır.