Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi XI. Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu, Yozgat, Türkiye, 2 - 04 Ekim 2024, (Tam Metin Bildiri)
“Homo Juridicus” adlı eserinde Alain Supiot, hukuka “var edici” bir anlam yükler. Eylemlerimiz, haklarımız hatta fizyolojik varlığımız dahi hukukun tanımlamasına tabi haldedir. Hukuk, düzenli şekilde tanımlar, kısıtlar, bir şekilde içselleştirir ve olguları kendi norm alanına dahil etmek ister. Çeşitli hak teorileri de Supiot’un bu görüşünü destekler niteliktedir. Fakat hukuk düzeni, kısmen veya tamamen ortadan kalktığında, bu var edici tavır nasıl bir hal alacaktır? Hukuk düzeninin kısmen veya tamamen ortadan kalktığı durumlara odaklanmak ve bu durumları sorgulamak, hukukun otoritesinin varlığına ya da ontosuna yönelik isabetli bir tavırdır. Örneğin, Giorgio Agamben’e göre iç savaş ya da ayaklanma gibi bazı haller, hukuk ve siyasetin kesişim noktasında bulunan karmaşık istisnai durumlardır ve bu durumlarda hukuk düzeni, alternatif siyasi hareket alanları ile iç içe geçmektedir. Agamben bu gibi istisna hallerinin adeta sınır eşikler olduğunu ve bu eşiklerin hukukun düzeninin sınırını çizdiğini iddia etmektedir. Sınırın öbür tarafı, hukukun otoritesinin varlığını bize sorgulatan, zorunlulukların ve ihtiyaçların egemen olduğu, primitif, doğal duruma benzer bir alan olarak öngörülmektedir.
Bu iki düzeni ayırdığı var sayılan eşiğin belirdiği durumlar, Agamben’in ifade ettiği gibi iç savaş ve ayaklanmayla sınırlı değildir. İç savaş, ayaklanma gibi durumlar şiddet içeren ciddi kriz durumları olsa da kapitalist sistemde de benzer eşik durumu yaratacak bir başka kriz daha bulunmaktadır. Bu da meşruiyet krizidir. Jürgen Habermas’a göre hukuk, özel hukuk ilişkilerinin korunup kollanmasında sürekli bir sorumluluk altındadır. Fakat zamanla ekonomik sistem ile ilişkisi gittikçe yoğunlaşır ve artık siyasal ve sosyal bir sistem olmaktan çıkar, ekonomik sistemin bir parçası olmaya başlar. Artık hukuk, sosyal ve siyasi sistemden gelen talepleri önemsemez ve sadece ekonomik sistemin taleplerini karşılar hale gelir. Hukuk ile ondan taleplerinin karşılamasını bekleyen halk arasında açılan bu uçuruma “meşruiyet krizi” denir. Meşruiyet krizi ya da hukukun meşruiyetini kaybetmesi, tıpkı diğer krizler gibi hukukun otoritesinin kısmen veya tamamen ortadan kalmasına sebep olabilir.
2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri dahil olmak üzere birçok ülkeyi etkileyen küresel bir ekonomik kriz gerçekleşmiştir. Michigan Eyaleti, Detroit şehrinde bulunan büyük ölçekli otomobil fabrikalarının kapanması sonrası, maaşların ödenememesi, tahvil değerlerinin kaybı, vergi gelirlerinin düşmesi gibi bir dizi negatif finansal olay gerçekleşmiştir. 11 Aralık tarihinde şehrin iflası onaylanmıştır ve dışarıdan özel olarak atanan bir finans şirketi tarafından yönetim devralınmıştır. Bu süreçte şehirden 1 milyon kişi göç etmiş, 91 bin ev ise terk edilmiştir. Amerika’da evsiz ve bağımlı nüfusun büyük çoğunluğuna ev sahipliği yapmak durumunda kalan Detroit, Amerikan Kriminoloji Derneği (The American Society of Crimology)’ne göre A.B.D.’nin en tehlikeli şehri haline gelmiş, 378 adet suç tipinde yapılan değerlendirmeye göre suç oranı en yüksek şehir olarak tarihe geçmiştir.
Bu çalışmada amaç, yukarıda bahsedilen “özel ekonomik sistem aktörlerinin çekilmesi sonrası kamunun iflas etmesi” olayı olan Detroit iflasını analiz etmektir. Bu kapsamda da “Detroit şehrinde hukukun otoritesini kaybettiği bir süreç yaşanmış mıdır?”, “Detroit iflası bir meşruiyet krizi midir?” “ Eğer bu olay bir meşruiyet krizi ise hukukun otoritesine etkileri nedir?” ana ve alt araştırma sorularına cevap aranacaktır. Yöntem olarak durum çalışması yöntemi kullanılacaktır. Alt türünde “keşifçi durum çalışması” yaklaşımı izlenecektir. Verileri toplamak için çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları raporları taranacaktır. Ayrıca gözlem verilerini elde etmek için medya ve ajans arşivleri ile çeşitli belgeseller taranacaktır. Gerçekleşen olayları analiz için “meşruiyet krizi” ve “istisna hali” kavramları kapsamında analiz birimleri oluşturulacaktır. Oluşturulan analiz birimleri dikkate alınarak veriler kodlanacak ve yorumlanacaktır. Geçerlilik, durum çalışmasına özel, yapı geçerliliği (çeşitli veri kullanımı-destek zinciri oluşturulması), iç geçerlilik (desen eşleştirme-yapı tanımlama-mantıklı modelleme), dış geçerlilik (teori eşleştirmesi) yöntemleri ile sağlanacaktır.
Bu çalışma, hukuk otoritesi, meşruiyet krizi ve istisna hali kavramlarını dikkate alan görgül-nitel bir çalışma olarak literatüre katkı yapacaktır. Türkiye’de hukuk felsefesi ve sosyolojisi alanında görgül çalışmaların azlığı bir problemdir. Çalışmanın, bu problemin çözümüne yönelik bir girişim olacağı da düşünülmektedir.