AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi, vol.10, no.31, pp.430-444, 2022 (Peer-Reviewed Journal)
After World War II (1939-1945) a bipolar world order emerged
under the leaderships of the United States and the Soviet Union. The postwar
period was later called as the Cold War Era that witnessed a great tension
between the Western and Eastern blocs. Both sides abstained from a direct war
and generally competed in such fields as military, political, economic, cultural,
and so on. Although avoiding from military interventions was the main principle,
the continuous hostility between two nuclear superpowers inevitably forced them
to consider military options. In this point, security question became a vital
subject between the United States and the Soviet Union, and deeply influenced the
shaping of characteristics of two powers’ relations. It was foreseen that the
security concerns based on nuclear threat would come to an end with the collapse
of the Soviet Union and with the end of the Cold War. However, the expansion of
NATO to the Eastern Europe and Baltic region, and possibility of new member’s admission
to NATO, including Ukraine, in one hand, Russia’s efforts to be a superpower in
the world politics, on the other hand, revealed that the security concerns have
not completely disappeared with the end of the Cold War. Thus, revisiting some
discussions on the security concerns during the Cold War, and bringing them to
the attention of academic world would be stimulating. This article will focus
on some fundamental discussions on the security concerns during the Cold War.
Firstly, the formation of the US national security understanding, and the role
of National Security Council Report 68 (NSC-68) in shaping of the US security
concept during the Cold War will be explained. Secondly, the role of nuclear
deterrence in the establishment of national security concept will be discussed.
Finally, the concept of ‘security dilemma’ and the opinions of Robert Jervis on
security dilemma will be evaluated.
Keywords: National Security, Deterrence,
Cold War, Nuclear Threat, Security Dilemma
İkinci Dünya Savaşı
(1939-1945) sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği liderliğinde iki kutuplu bir dünya düzeni ortaya çıktı.
ABD liderliğindeki Batı Bloku ve SSCB liderliğindeki Doğu Bloku arasındaki
düşmanca ilişkiler Soğuk Savaş olarak tanımlandı. İki tarafın direkt askeri
çatışmadan kaçındığı bu dönemde askeri, siyasi, ekonomik, kültürel vb.
alanlarda büyük bir rekabet yaşandı. Her ne kadar sıcak çatışmadan uzak durmak
temel prensip olsa da nükleer silahlara sahip iki büyük gücün düşmanlığı askeri
seçeneklerin her zaman masada olmasını kaçınılmaz hale getirdi. Bu noktada
güvenlik sorunu hem ABD hem de SSCB için hayati bir konu haline geldi ve Soğuk
Savaş döneminde devletler arası ilişkilerin karakterinin şekillenmesinde etkili
oldu. SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle nükleer tehdit
temelli güvenlik kaygılarının sona ereceği öngörülüyordu. Ancak bir yanda
NATO’nun Doğu Avrupa ve Baltık bölgesindeki genişlemesi ve Ukrayna dahil yeni
ülkelerin katılma olasılığı diğer tarafta Rusya Federasyonu’nun dünya
siyasetinde yeniden süper güç olma çabaları güvenlik sorunlarının Soğuk Savaş
ile kapanmadığını gösterdi. Bu çerçevede, Soğuk Savaş dönemine dair bazı
konuların akademik camianın dikkatine yeniden sunulması faydalı olacaktır. Bu
makale Soğuk Savaş döneminde güvenlik sorununa dair bazı temel tartışmaları ele
alacaktır. Öncelikle, ABD’nin Soğuk Savaş dönemi ulusal güvenlik anlayışının
şekillenme süreci ve bu süreçte hazırlanan National Security Council Report
68’in (NSC-68) önemi açıklanacaktır. Sonrasında nükleer caydırıcılık
kavramı ve bunun Soğuk Savaş döneminde ulusal güvenliğin sağlanmasındaki rolü
tartışılacaktır. Son olarak da “güvenlik ikilemi” kavramı üzerinde
durulacaktır. Bu çerçevede, özellikle Robert Jervis’in güvenlik ikilemine dair
görüşleri değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Ulusal Güvenlik, Caydırıcılık,
Soğuk Savaş, Nükleer Tehdit, Güvenlik İkilemi.