THE JOURNAL OF INTERNATIONAL SOCIAL RESEARCH, vol.14, no.77, pp.1361-1372, 2021 (Peer-Reviewed Journal)
Mu‘tazile, the founder of the science of Kalam, is a sect that emerged with a libertarian approach in Islamic thought. Vasıl b.
Ata and hjri II. In the adventure that started since the century, it has entered into a hard struggle, especially with the fatalist approach of
force. This understanding, which does not appreciate any freely action space for human beings, and connects everything to the will,
power and deeds of Allah, has voided the avoidance of human responsibilities, the fact of testing, the existence of heaven and hell. In
addition, it caused God to be characterized by cruelty and bad deeds. As a way to get rid of these dilemmas, she accepted as one of her
basic principles to emphasize that she is the maker of human acts and named themselves as 'ehlü't-tawhid ve'l-adl'. He used concepts
such as agency, mûcid, and muhdis to express that he is the maker of human actions. In the early periods, they hesitated to use the
concept of hajj for human beings, and they joined this alliance because the ummah's predecessor scholars thought that there is no
creator but God. Abu'l-Hasan al-Ash'ari expressed it for the first time, the Basra Mu‘tazile’s together with Abu Ali al-Jubbâî became a
concept used for humanity. Abu Ali suggested for the first time that anyone who forms his verb with willpower and design, whether he
is a woman or a muhdis, can be described with this concept. He stated that human beings are also real. Later, Abu Abd Allâh al-Basri
claimed that only human beings can be named as real and God can be named as metaphorical. With Abu Ali, a new terminology has
emerged in Mu’tazile to express that human beings are free in their actions.
Kelâm ilmi’nin kurucusu olan Mu‘tezile, İslâm düşüncesinde özgürlükçü yaklaşımıyla ortaya çıkan bir mezheptir. Vâsıl b.
Atâ ile hicri II. asırdan itibaren başlayan serüvende özellikle cebriyeci fatalist anlayışla sıkı bir mücadele içerisine girmiştir. İnsana
hiçbir özgürce hareket alanı takdir etmeyip her şeyi Allah’ın irade, kudret ve fiiline bağlayan bu anlayış, insanın sorumluluklarından
kaçmasını, imtihan gerçeğini, cennet ve cehennemin varlığını boşa çıkarmıştır. Ayrıca Allah’ın zulümle, kötülüklerle vasıflanmasına
sebebiyet vermiştir. Mu‘tezile bu çıkmazlardan kurtulmanın yolu olarak insanın fiillerinin yapıcısının kendisi olduğu üzerinde durmayı
temel ilkelerinden birisi olarak kabul etmiş ve kendilerini ‘ehlü’t-tevhîd ve’l-adl’ olarak isimlendirmiştir. İnsanın eylemlerinin meydana
getiricisi olduğunu ifade etmek için fâil, mûcid, muhdis gibi kavramları kullanmıştır. İlk dönemlerde hâlık kavramını insan için
kullanmaktan çekinmişler, ümmetin selef ulemasının ‘lâ hâlıka illallâh/Allah’tan başka yaratıcı yoktur’ düşüncesinde icmâ etmeleri
sebebiyle onlar da bu ittifaka katılmışlardır. Ebü’l-Hasan el-Eş’arî’nin ilk kez dile getirdiği gibi Ebû Ali el-Cübbâî ile birlikte Basra
Mu‘tezilesi tarafından hâlık, insan için kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Ebû Ali, kadîm olsun muhdis olsun, fiilini iradeli ve
tasarlayarak meydana getiren herkesin bu kavramla nitelenebileceğini ilk defa ortaya atmıştır. İnsanın da hakiki olarak hâlık olduğunu
ifade etmiştir. Daha sonra Ebû Abdullâh el-Basrî sadece insanın hakîkî, Allah’ın ise mecâzî olarak hâlık olarak isimlendirilebileceğini
iddia etmiştir. Ebû Ali ile birlikte Mu‘tezile’de insanın eylemlerinde özgür olduğunu ifade etmek için yeni bir terminoloji ortaya
çıkmıştır.