Sunum, ss.1-51, 2025
Endüstriyel kenevir (Cannabis sativa L.), tekstil, biyoplastik, gıda, ilaç ve sürdürülebilir tarım gibi çeşitli alanlardaki uygulamaları nedeniyle çok amaçlı bir ürün olarak küresel ölçekte yeniden ilgi görmektedir. Özelleştirilmiş çeşitlere yönelik artan taleple birlikte, lif kalitesi, kanabinoid bileşimi ve biyotik ile abiyotik streslere dayanıklılığı optimize edilmiş, yüksek performanslı çeşitler geliştirebilecek ıslah programlarına olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Geleneksel ıslah yaklaşımları temel oluşturmakla birlikte, kenevirin çift evcikli yapısı, uzun jenerasyon süresi ve önemli özelliklerin karmaşık kalıtımı gibi faktörler bu yaklaşımların etkinliğini sınırlandırmaktadır. Moleküler markör teknolojileri, kenevir ıslahında seleksiyon sürecini hızlandırmak ve daha hassas hale getirmek için vazgeçilmez araçlar olarak öne çıkmıştır. Bu teknolojilerin uygulama alanları, markör destekli seleksiyon (MAS), genetik çeşitlilik ve popülasyon yapısı analizleri, cinsiyet belirleme ve kantitatif özellik lokuslarının (QTL) haritalanması gibi geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu yaklaşımlar, kanabinoid biyosentezi, hastalık direnci ve stres toleransı gibi özelliklerin erken ve doğru tanımlanmasını mümkün kılmaktadır. Basit dizi tekrarları (SSR) ve tek nükleotid polimorfizmleri (SNP) gibi yaygın olarak kullanılan markörler, yüksek verimli genotiplendirme platformlarıyla birleştirildiğinde, hassas ıslah için sağlam bir çerçeve sunmaktadır. Kaydedilen ilerlemelere rağmen, moleküler ıslah araçlarının kenevirdeki gelişimi, başlıca tarla bitkilerine kıyasla hâlâ sınırlıdır; bunun başlıca nedenleri ise tarihsel olarak sınırlı genomik kaynaklar ve kısıtlayıcı yasal düzenlemelerdir. Ancak, yeni nesil dizileme (NGS), genom çapında ilişkilendirme çalışmaları (GWAS) ve pan-genomik girişimler sayesinde, referans genomların ve fonksiyonel anotasyonların erişilebilirliği hızla artmaktadır. Ayrıca, transkriptomik, metabolomik ve epigenomik verilerin bütünleştirildiği çok-omik yaklaşımlar, lif gelişimi, kanabinoid biyosentez yolları ve abiyotik stres toleransı gibi karmaşık özelliklerin ayrıştırılması ve ilişkili aday genlerin belirlenmesi açısından yeni fırsatlar sunmaktadır. Bu bölüm, kenevir ıslahında moleküler markörlerin mevcut uygulamalarını ve gelecekteki potansiyellerini kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Hem bugüne kadarki başarıları hem de devam eden zorlukları vurgulayarak, genomik temelli stratejilerin, kenevir çeşit geliştirme sürecini hızlandırma ve endüstriyel kenevirin sürdürülebilirliğini ile ticari potansiyelini artırma konusundaki gücünü ortaya koymaktadır.