Hz. Peygamber zamanında dînî konulardaki bilgiler, bizzat kendisinden alındığı için bu bilgilerin sorgulanmasına genellikle ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak sonraki dönemlerde bu bilgilere rivayet ve nakil yoluyla ulaşılması, nakledilen haberlerin bilgi ve amel değerinin araştırılması gereğini doğurmuştur. Tevatür derecesine ulaşamamış haber olarak kabul edilen haber-i vâhidin, bilgi ve amel değeri tartışmalara konu olmuştur. Fıkıh, hadis ve kelâm ilimleri arasında müşterek kullanılan ve tartışılan bu terimin tefsir ilmi açısından da ele alınmasını amaçlayan çalışmamız, bu yönüyle özgün bir nitelik taşımaktadır. Haber-i vâhidin çoğunlukla delil değeri üzerinden tartışılması, bilhassa fıkıh alanında yapılan çalışmaları, mezheplerin bu konudaki görüş ve tutumlarını tespit etmeye yönlendirmiştir. Buradan hareketle çalışmada, mezhep kimliğiyle ön plana çıkmış farklı mezheplere mensup müfessirler özelinde haber-i vâhid yaklaşımının ele alınması hedeflenmektedir. Her müfessirin mensup olduğu mezhebin yaklaşımını esas alarak Kur’ân’ı yorumlamasının sebep olduğu, haber-i vâhid örneğinde Kur’ân yorumunun ideal bir tefsir tarzı olup olmadığı probleminin değerlendirilme gayreti, çalışmanın önemine katkı sağlamaktadır.
Since the information on religious issues was taken from Prophet Muhammad at the time of revelation, there was generally no need to question this information. However, reaching this information employing narration and transmission in the following periods necessitated the research of the information and practical value of the transmitted news. The knowledge and practical value of the al-khabar al-wāḥid, which is accepted as news that has yet to reach the level of tawātur, has been the subject of debate. Our study, which aims to deal with this term, used and discussed in common among the sciences of fiqh, ḥadīth, and kalām, has a unique quality in this respect. Discussing the al-khabar al-wāḥid mainly based on its evidential value has led to the determination of the views and attitudes of the sects on this issue, especially the studies carried out in the field of fiqh. From this point of view, the present study aims to deal with the al-khabar al-wāḥid approach, particularly for commentators from different sects who have come to the fore with their sectarian identity. The effort to evaluate the problem of whether the interpretation of the Qurʾān is an ideal tafsīr style in the example of al-Khabar al-Wahid, which has brought us by the interpretation of the Qurʾān based on the approach of the sect to which each commentator belongs, contributes to the importance of study.